Eski Dilde Kitap Ne Demek? Zamanın Diliyle Bilginin Serüveni
Bir tarihçi olarak geçmişi anlamak, yalnızca olayları değil, kelimeleri de anlamaktan geçer. Çünkü her kelime, bir dönemin zihniyetini, inançlarını ve dünyayı algılama biçimini taşır. “Eski dilde kitap ne demek?” sorusu bu bağlamda basit bir merak değil; dilin, kültürün ve bilginin dönüşümüne dair derin bir sorgulamadır.
Kitap kelimesi bugün bize sıradan bir nesneyi, bir bilgi kaynağını hatırlatır. Oysa eski dilde bu kelimenin anlamı, hem kutsallık hem de bilgeliği içinde barındırır. Tarih boyunca kitap, yalnızca okunacak bir metin değil, “yazgı”, “kader” ve “ilahi söz” anlamlarını da taşımıştır.
“Kitap” Kelimesinin Kökeni: Arapçadan Osmanlı’ya Uzanan Bir Yol
Kitap kelimesi Arapça “kitāb” (كتاب) kökünden gelir. Bu kök, “yazmak” anlamına gelen “ketebe” fiilinden türemiştir. Dolayısıyla kitap, yalnızca bir nesne değil, bir eylemin — yazma eyleminin — sonucudur.
İslam kültüründe bu kelimenin taşıdığı anlam çok derindir. Kitap kelimesi, özellikle Kur’an-ı Kerim’i ifade ederken kullanılır. Yani “kitap” dendiğinde, yalnızca bir metin değil, ilahi bilginin tecellisi anlaşılırdı. Bu yüzden Osmanlı döneminde kitap kelimesi, hem dünyevi hem de kutsal bir anlam alanına sahipti.
Eski dilde kitap, bilgi ile kaderin birleştiği bir metafor hâline gelmiştir. “Levh-i Mahfuz” (korunmuş levha) inancında bile Tanrı’nın her şeyi “yazdığı” düşünülür. Yani insanın kaderi bile bir tür “kitap”tır.
Osmanlı Kültüründe Kitap: Bilginin Tahtındaki Değer
Osmanlı toplumunda kitap, hem bilgi hem de statü sembolüydü. Medreselerde ilim, kitaplar üzerinden aktarılır; vakıf kütüphaneleri, bilginin kamusal paylaşım merkezleri olarak görülürdü.
Bir kitabın yazılması veya okunması, yalnızca entelektüel bir faaliyet değil, manevi bir eylem olarak kabul edilirdi. Hattatlar, her harfi yazarken “sevap” kazandıklarına inanır, müstensihler (kopya yazarlar) ilmin yayılması için hayatlarını adarlardı.
Eski dilde kitap demek, aslında “kutsal bilgiye saygı göstermek” anlamına gelirdi. Bu yüzden bir kitabın yere düşmesi, kirlenmesi veya uygunsuz yerde bulunması büyük bir saygısızlık sayılırdı.
Modernleşme Dönemi: Kitabın Maneviyattan Nesnelliğe Geçişi
Tanzimat’tan itibaren Osmanlı’da başlayan modernleşme süreci, yalnızca kurumları değil, kelimeleri de dönüştürdü. Matbaanın yaygınlaşmasıyla birlikte kitap artık “nadir bir kutsal nesne” değil, çoğaltılabilen bir bilgi aracı hâline geldi.
Bu dönem, dilin sekülerleşme süreci olarak da okunabilir. Artık “kitap”, ilahi bir kelime olmaktan çıkıp kültürel bir üretim aracı haline geliyordu.
Eski dilde kitap kelimesi, yavaş yavaş “eski dünya düzeninin sesi” olmaya başladı. Dil devrimiyle birlikte Osmanlıca’nın yerini sade Türkçe aldığında, kitap kelimesi anlamını korudu ama ruhunu kısmen yitirdi. Artık kitap, “okunacak bir nesne”ydi; “iman edilecek bir söz” değil.
Toplumsal Dönüşümün Aynası: Kitap ve İnsan Arasındaki Bağ
Her dönemde kitap, insanın kendini anlama biçiminin aynası olmuştur. Eski dilde “kitap” sözcüğünün derin anlamı, bilgiye duyulan saygıyı ve bilginin kutsallığını temsil eder. Günümüzde ise bilgi hızla tüketilen bir metaya dönüşmüştür.
Psikolojik ve sosyolojik açıdan bu dönüşüm, insanın bilgiyle kurduğu duygusal bağın zayıflaması anlamına gelir. Eskiden kitap, bilge bir dosttu; bugünse çoğu zaman bir “ürün”dür.
Ancak geçmişle bugün arasında bir bağ kurmak hâlâ mümkündür. Kitap, biçim değiştirse de, özünde hâlâ insanın kendini anlama çabasıdır.
Geçmişten Günümüze Bir Soru: Kitap Sadece Yazı mıdır?
Bir tarihçinin gözüyle bakıldığında, kitap her çağda farklı bir anlam taşır.
Eski dilde “kitap”, kutsallığın sembolüyken; modern çağda “bilgiye erişimin” anahtarıdır.
Peki, günümüzde kitabı yeniden kutsallaştırmak mümkün müdür?
Belki de asıl soru budur: “Bilginin anlamını kaybettiği bir çağda, kitabın ruhunu yeniden bulabilir miyiz?”
Eski dilde kitap, bir kelimeden fazlasıdır. O, insanlığın yazıya dökülmüş hafızasıdır — geçmişin fısıltısı, bugünün aynası, yarının umududur.